Hepimizin bildiği gibi Efendimiz'e (sav) yazılan birçok kaside var. Bu kaside ikinci Kaside-i Bürde'dir. İlk kaside-i bürde Ka'b bin Züheyr'e aittir. Ki onunda yeri bambaşkadır gerçekten. Bu kasideninde kaside-i bürde olarak adlandırılmasının hikayesini aşağıda alıntıladım. Ve bu kasideyi İbrahim Aydemir'in sesinden ilk dinlediğim andan itibaren sanırım milyonuncu kez tekrar tekrar dinledim. Hani biz yazmayı seven blogcular, yazıcılar içimizde tutamıyoruz hiçbir şeyi her şeyimizi yazıyor, anlatıyoruz. Sevgimizi, sevdiklerimizi, nefretimizi, yaptıklarımızı, deli dolu neşeli hallermizi, kısacası beş duygumuz altı hissimizi yazıyoruz. İçine sığmaz bazen hisleri insanın, kaleminden okyanus fışkıracak gibi olur, içinin hızına kalemi yetişmez de duyguları eksik kalacak sanır. İşte herhangi bir şeyi biz anlatırken böyle oluyorsak, bazen şiir gibi cümleler kuruyorsak, bu kasidelerin nasıl yazıldığını azda olsa anlamalıyız. Düşünün ki birileri O'nu görüyor, hissediyor ve yazıyor. Sonra bunlar seslendiriliyor ve biz dinleyip mübtela oluyoruz. Biz dinlediğimize mübtela olurken acaba yazanların hisleri nasıldır düşünmek kolay, hissetmek zor. Lâkin hissettiklerimiz de azımsanmayacak kadar büyük bizim için çünkü övgü O'na, çünkü anlatılan O... Söz konusu Sultân-ı Levlak Efendimiz olunca bu ufacık kalplerimiz bile dile gelip en güzel hisleri yaşayabiliyor değil mi? Biz rüyada görmedik ama nacizene sevdiğimizi ona söyleyecek üç beş kelimeyi bir araya getirdik bazen. Bazen söz de söyleyemedik sadece selam ettik. Böyle kasideler yazamadık ama gönülden sevdik. Bu kasideleri okuyup dinledikçe bir daha bir daha sevdik. Cânımıza cânân Efendimiz'e yazılan bu kasidenin bir kısmını İbrahim abimizden dinlerken umarım kalbinizde O'nun sevgisinin hazzını bir kez daha yaşarsınız. İmam Bûsirî ne kadar hissederek yazdıysa o da o kadar hissederek okumuş diye düşünüyorum. Çünkü beni gerçekten o kadar etkiledi. Rabbim her birimizi Kevser başında O'nunla beraber eylesin...
Büyük bir şair ve edib olan Muhammed İbn Said el-Busirî Hazretleri
(ö: 1295m./İskenderiye) bir gün evine giderken, yaşlı bir zat önüne çıkarak sorar:
- Ey Busirî! Bu gece Rasulullah’ı rüyanda gördün mü?
- Hayır, görmedim.
İhtiyar, başka bir şey demeden uzaklaşır. Busirî’nin gönlünde ise, o andan itibaren müthiş bir şekilde Peygamber aşkı ve muhabbeti yerleşir.İşte o gece rüyasında Rasul-i Ekrem (A.S.)’i görür.
Uyanınca, içinin neşe ve huzurla dolup taştığını fark eder. Bunun üzerine Rasulullah’ı metheden birçok kaside yazar.
Bir zaman sonra, şairin vücudunun yarısı felç olur. Artık yürümekten acizdir. Nihayet, Peygamber’e olan sevgisini dile getirdiği 161 beyitlik muhteşem kasidesini yazarak, bunun hürmetine Yüce Allah’tan şifa diler.
Kaside-i Bürde adıyla meşhur bu şiiri bitirdiği gece, Peygamber Aleyhisselâm’ı rüyasında görür ve kasidesini huzurunda okur. Allah Rasulü bundan memnun kalarak, mübarek elleriyle Busirî’nin felçli azalarını sıvazlar, bürdesini (hırka-i şerifini) de ona giydiriverir.
Busirî Hazretleri uyanınca, hastalıktan şifa bulduğunu görür ve hayretle Allah’a şükreder.Sabah dışarı çıkınca, karşılaştığı dostu şeyh Ebu’r-Reca der ki:
- Ey Busirî! Peygamber Aleyhisselâm’ı methettiğin Kasideyi bana getiriver! Dün yazdığı kasideyi henüz kimseye göstermemiş olan Busirî sorar:
- Bende kaside çok. Hangisini istersin?
- Rasulullah’ın huzurunda okuduğun kaside! Dün gece onu Peygamber’in huzurunda okurken duydum ve O’nun da bundan çok memnun olduğunu gördüm!.
5