Tarihler 60'lı yılların başlarını gösterirken, Fatih'te bir nikâh akdi gerçekleştirilmektedir. Bir tarafta genç bir iş adamı olan Yusuf Ünlü, diğer tarafta da Rabia Ünlü. Nikâhı kıyan da, İsmailağa Camii'nin genç İmam Hatibi Mahmut Ustaosmanoğlu. O yılları Yusuf Ünlü'ye sorduk. O'da yılların bitkinliğini bir kenara bırakıp, hafızasını o günlere yönlendiriyor, belki de bu hatırâtla yeniden kendisini yaşıyor... -“Ahmet, 27 Şu-bat 1965 yılında Fatih Çarşamba'da dünyaya geldi. Ahmet'in doğduğu ve çocukluğunun geçtiği ev, İsmailağa Camisi'ne çok yakındı. O, henüz üç yaşlarında iken benimle birlikte İsmailağa Camisi'ne gidip gelmeye başladı. O kadar küçüktü ki, bazı cami ce-maati, Ahmet'i camiye getirmememi istiyordu. “Bu yaşta çocuk, cami-ye getirilir mi?” diyorlardı. Ezan okunduğunda evden çıkmamla beraber peşime takılır, beraberce camiye giderdik. İsmailağa Camii o zamanlar bu derece yoğun ilgi odağı değildi. Mahmut Hocaefendi'nin cemaati bugünkü gibi olmadığı için, namaz sonlarında onunla oturup mihrapta muhabbet eder, beraber de camiden çıkardık. Yine bir gün namazdan sonra camiden, Mahmut Efendi ile birlikte çıkıyorduk. Karlı bir hava vardı ve eski İsmailağa Camisi'nin merdivenleri buz tutmuştu. Efendi Hazretleriyle beraber merdivenlerden iniyorduk.Yaklaşık olarak dört yaşlarında olan Ahmet'te yanımızdaydı, Ahmet bir anda elimden fırladı, o buzlu merdivenlerden kayarak yere düştü. Ben o sırada Ahmet'i tuttum ve ona biraz sitem ettim. Sitem edince, Efendi Hazretleri dedi ki: -Sen ona fazla kızma, onun terbiyesini bize bırak, zira biz ona gerekli terbiyeyi öğretiriz, dedi. İsmailağa Camii Şerifi Ahmet'in ikinci evi olmuştu. Efendi Hazretleri'nin de manevi himayesine girmişti. Evde olmadığı zamanlarda başka yerde aramamıza gerek yoktu, biliyorduk ki Ahmet camidedir.
Cübbeli Lakabı
O zamanlar caminin karşısında terzi Fahri Efendi vardı. Fahri Efendi, bizzat Efendi'nin hizmetinde bulunurdu. Küçük Ahmet ilk ilim tahsilini Fahri Efendi'den aldı. Fahri Efendi'nin de küçük Ahmet'in yaşlarında bir oğlu vardı, bir de aynı mahallede bir doktor komşuları vardı, onun da aynı yaşlarda bir oğlu vardı. Bu üç çocuğa Fahri Efendi ders vermeye başlamıştı. İşte küçük Ahmet'in ilk ilim tahsili bu şekilde başlamış oldu. Küçük Ahmet o dönemlerde cübbe ve sarığa çok meraklıydı, annesinin namazlığını alıp başına sarar, namaz kılardı. Kibrit kutusundan cami yapar, çöplerinden de cemaat yapar ve onlara namaz kıldırırdı. Fahri Efendi'den ders aldıkları sırada, doktorun oğlunun da adının Ahmet olması üzerine, Fahri Efendi bu iki çocuğa hitap etmede karışıklık olmasın diye, Bizim Ahmet'e "Cübbeli Ahmet" ismini koydu. O gün bu gündür, Ahmet Hoca “Cübbeli Ahmet” diye anılır oldu. Küçük Ahmet çocukluk yaşlarından itibaren cübbe giymeye başladı, o zamanlar cübbe şalvar giyilmediğinden bu kadar küçük bir çocuğun cübbe giymesi çevrede dikkat uyandırıyordu.
Dedesinin Etkisi
Ahmet'in yetişmesine ve manevi iklimlerde dolaşmasına dedesi Cahit Bey'inde çok büyük katkıları olmuştu. Dede Cahit Bey torununa geçmiş ümmetlerin kıssalarını, Peygamberimiz Sallellahü A-leyhi ve Sellem'in hayatını ve geçmiş büyüklerin menkibelerini anlatırdı. Ahmet, dedenin bu anlattıklarını büyük bir dikkatle dinler, ara sıra dedesine sorular sorardı. Bazen dedesinin anlattıklarının etkisinde kalır, duyduklarını uygulamaya çalışırdı. Küçük Ahmet, akranlarından çok farklı hareketler içinde olup, araştıran ve çok soru soran bir karakter sergiliyordu. Kendinden büyükleri muhatap olarak alır, onlarla konuşur, sorular sorar cevaplarını almaya çalışırdı. Oyun oynadığı arkadaşları kendisinden büyük olmasına rağmen, her oyunda arkadaşlarına öncülük ederdi, o tarihlerdeki bu hareketleri onun ileride bir lider olacağının habercileri idi. Bir gün ağlayarak eve gelir. Annesi: -Oğlum niçin ağlıyorsun? diye sorar. Arkadaşlarım bana sünnetsiz diyorlar, ben sünnet olacağım. Annesi durumu izah etmeye çalışmışsa da, küçük Ahmet pek ikna olmuşa benzemez. Evde kimsenin olmadığı bir gün; Ahmet, sünnetçi Sadettin Efendi'yi eve getirmiş ve sünnetini yaptırmış. Annesi eve geldiğinde bir sürprizle karşılaşır, Ahmet sünnet olmuş yatıyor, sünnetçi Saadettin Efendi'de baş ucunda bekliyor”.